Sosyal Fobi ve Bilişsel Davranışçı Terapi
Sosyal fobi ve bilişsel davranışçı terapi nedir? belirtileri nelerdir? Psikolog ve terapistlerin sosyal fobiye yaklaşımı nasıldır? Terapi süreci nasıl işler? Sosyal Fobi'nin ''tanımadığı insanlarla karşılaştığı ya da başkalarının gözünün üzerinde olabileceği, bir ya da birden fazla toplumsal ya da bir eylemi gerçekleştirdiği bir durumdan belirgin ve sürekli bir korku duyma. Kişi küçük duruma düşeceği ya da utanç duyacağı bir biçimde davranacağından korkar'' şeklindeki tanımlaması bilişsel ve davranışsal duygulara vurgu yapar. Kişide korkulan toplumsal durumla karşılaşma hemen her zaman anksiyete doğurur, bu da duruma bağlı ya da durumsal olarak yatkınlık gösterilen bir panik atağı biçimi alabilir. Sosyal fobi, sıklıkla ergenlik dönemlerinde başlar ve kalabalık ortamlardan çok küçük gruplarda başka insanlar tarafından inceleme korkusu çevresinde gelişir. Sosyal ortamlardan kaçınma davranışına sebep olur. Diğer fobilerin aksine, sosyal fobi kadın ve erkeklerde eşit oranda görülür. Bazı somut durumlarda ortaya çıkabilir veya aile çevresi dışındaki tüm sosyal ortamlarda ortaya çıkacak biçimde yaygın olabilir. Topluluk içerisinde kusma korkusu önemli olabilir. Psikolog ve terapistlere göre bazı kültürlerde göz teması kurmak özellikle zor olabilir. Sosyal fobi, genellikle düşük benlik saygısı ve eleştirilme korkusu ile birliktedir. Danışan yüz kızarması, el titremesi, bunaltı veya ani işeme hissi gibi yakınmalarla başvurabilir ve bunaltıya ikincil olan bu belirtilerin esas sorun olduğunu düşünebilir. Belirtiler bir panik nöbeti şiddetine ulaşabilir. Kaçınma sıklıkla çok belirgindir ve ağır olgularda tam bir sosyal çekilmeye neden olabilir. Sosyal fobik kendini gizler. Sanki bir suç işlemiş de onun varlığının fark edilmesiyle bu suç ortaya çıkacakmış gibi davranır. Örneğin güneş gözlüğü takar, yüzünü saklayan bir saç biçimi seçer. Böylece görünümü ile fark edilmemeye çalışır. Sözel iletişim kurmasının zorunlu olduğu durumlarda ise kekeler ve çok hızlı konuşur. Böylece yukarıdaki örneklerin tekrarlanası sonucu sosyal fobik iki inanç geliştirir; -Her seferinde aynı şeyler olacak -Bana anormal, aptal, bir işe yaramaz diyecekler.
SOSYAL FOBİ VE BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM ve TERAPİ SÜRECİ
Terapi süreci nasıl işler? Hangi teknikler kullanılır? Sosyal fobinin diğer anksiyete bozukluklarında fizyolojik açıdan farklılıklar gösterdiği ileri sürülmektedir. Toplum içinde hata yapma, bu nedenle küçük düşme, aşağılanma ve reddedilme korkularının fobik belirtilerin temelini oluşturmasıyla sosyal fobi, panik bozukluk ve agorafobiden ayrılır. Ayrıca sosyal fobik, kaygı yaratan uyarıcılardan bir panik hastası, agorafobik ya da özgül fobik gibi tam kaçınma yapmaz. Bu nedenler kaygıya az miktarda olsa maruz kalır. Kaygının yarattığı bedensel belirtilere ve blilişsel tekniklere dayanamayarak uyumsuz ve beceriksiz sosyal davranışlarda bulunur. Böylece öngördüğü “ kehaneti” ile karşı karşıya kalır ki bu durum panik, agarofi ve özgül fobi vakalarıyla hiçbir benzerlik taşımaz. Sosyal fobide BDT yaklaşımı genellikle şu şekilde bir akış şeması içinde gerçekleşir;
- Terapötik ittifak, değerlendirme, psiko-eğitim
- Bilişsel yeniden yapılandırma, sosyal beceri eğitimi
- Sosyal kaygı durumlarıyla yüzleştirme
- Nüksü önleme
Sosyal fobik danışanlarda terapi ilişkisi kısa bir süre içinde geliştirilemez. Sosyal fobik, psikolog ve terapistinin karşısına geldiği andan itibaren korktuğu durumla karşı karşıya kalmıştır. Yabancı kişilerle tanışma , etkileşime girme zorunluluğu ve yargılanma kaygısı en üst düzeyde yaşanmaktadır. Terapi esnasında danışanın göz teması kurmadaki zorluğu yakın mesafede oturmak istemeyişi ve terapistin varlığından bir sosyal uyarıcı olarak duyduğu aşırı kaygı olağandır. Bu özelliklere psikolog ve terapistlerin duyarlı olması gerekmektedir. Fiziki ve duygusal mesafeyi, beden dili ve ses tonunu en az tehdit edici biçimde ayarlamaları beklenir. Bilgi almada yavaş, ancak tutarlı olmak önemlidir. Danışanlara belirgin kaygıları için nefes egzersizleriyle kısa süreli gevşeme yaptırma, görüşmeye kısa süreli olarak ara verme, bu zor duruma dayanmaları için yardımcı olabilmektedir. Bazı ilk görüşmeler danışanın aklından geçenleri sözel olarak aktarması bile sorun olduğundan bunları yazarak psikolog ve terapiste vermesi desteklenebilir. Psikolog veya terapistin uzun izahlar yerine az ve öz konuşması, empatisini optimal düzeyde kullanması, karşısındaki kişinin kişisel alanına girmede temkinli ve tedbirli olması önemlidir. İlk görüşmelerde ilişki kurma ve bilgi almanın yanı sıra psiko-eğitim de verilir. Psiko-eğitimin amacı, danışana kaygı hakkında bilgi verme, kaygının zihinsel ve bedensel belirtileri ile farklı algı, tutum ve davranış geliştirme yöntemleriyle baş edilip iyileşmeni mümkün olduğu hakkında bilgi vermektir.
Powered by Froala Editor