Aktarılan Annelik | Anne ve Kız Çocuğun İlişkisi

Aktarılan Annelik | Anne ve Kız Çocuğun İlişkisi, Şişli Terapi Enstitüsü, Beşiktaş Terapi, Nişantaşı Terapi, Sarıyer Terapi

Hepimizin en temel ihtiyacı; olduğumuz halimizle sevilmek, kabul görmek. Parçalanmadan, parçalamadan, bütünselliğimizle birlikte… Hasarlarımızla, zaaflarımızla, kusurlarımızla, karanlığımızla…

Bu, aynı zamanda dünyanın en zor şeylerinden biri de olabilir. Kendimizi olduğumuz haliyle kabul edebildiğimiz ölçüde ötekini de kabul edebiliriz. Bu gerçekleşmediğinde ise olmadığı halleriyle olmadığımız halimize gelen ilişkilerde sahicilik, bütünlük ararız. Yalnızlık hissimiz hiç geçmez. Bu kabul görme hikayesinin başladığı yer elbette ilk mekanımız olan anne rahmi, ilişki kurduğumuz birinci nesne olan anne…

Anne ve Kız Çocuk 

Anne, ilk ilişki evrenimiz, başlangıç noktamız. Kabul etsek de etmesek de orada kurulan ilişkinin izlerini başka ilişkilerimizde daima görüyoruz. Yaşamda en çetrefilli ilişkilerin başında kuşkusuz anne-çocuk ilişkisi geliyor. Fakat daha inceltecek olursak da anne-kız ilişkisi… Anneye benzemek hem çok korkutucu hem de öykülünesi; “Yine annem gibi davrandım”, “Anneme hayranım.” Anne-kız ilişkisinin karmaşıklığı da belki en çok bu çelişkiden geliyor. Anneden ayrışabilmek ve bireyselleşmeyi becerebilmek için önce anneyle kurulacak sağlam bir ilişkiye ihtiyaç duyarız. Ne olursa olsun anne tarafından duygusal veya fiziksel olarak terk edilmeyeceğimizi bilmemiz gerekir. Kadınlıktan, kadınsılıktan, kadın olmanın anlamından bahsedeceksek anne-kız ilişkisinde olan biteni anlamayı es geçemeyiz. Kız çocuk, annenin hemcinsi olarak onun bir nevi narsisistik aynası da oluyor. Bu da kız çocuğunu annenin kayıplarına, travmalarına, yaslarına daha duyarlı kılıyor ve maruz bırakıyor. Kadınlık eksiği gediğiyle, iyisi kötüsüyle önce anneden aktarılıyor. Kadın olmanın koşulu anneden geçiyor.

Kadın Olmak

Kadınlık, inşası hiç bitmeyen çok katmanlı bir süreç, regl olmamızla, anneliği tatmamızla, orgazm olmamızla, menopozla çok çeşitli evreleri olan, her evrede başka değişimlerin, kendi içinde kayıpların, kazançların, yasların yaşandığı bir süreç. Anne, kız çocuğuna hayat vermesinin dışında ona aynı zamanda bir kadınlık bilgisi de sunar. Psikanalist Elda Abrevaya’ya göre bu durum kız çocuğu kaçınılmaz olarak annenin kaderine bağlar. “Kız çocuğu annenin geçmişindeki travmatik olaylardan, acılarından payını alır. Bu anlamda kızın kaderi, annesinden kendisine iletilen düğümleri çözmektir. Ancak bu şekilde yetişkin bir kadın haline gelip bir kız doğurduğunda (ya da doğurmadığında), iletilme riski taşıyan yasın ve melankolinin zincirini kırabilir.”

Kendimizi Sevebilmeyi Annemizden Öğreniriz

Kendimizi olduğumuz gibi sevebilmeyi, şansımız varsa önce annemizden (ilk bakıcıdan) öğreniriz. Ancak annemiz kendisini olduğu gibi sevebilmeyi başaramamışsa, bedeniyle ilişkisi sıkıntılıysa biz de bunu görerek yetişiriz. Örneğin anne zaman içerisinde giden gençliğiyle, bedenindeki değişimlerle barışamıyorsa, kız çocuğuyla da bir rekabet ilişkisine girmesi kaçınılmaz olacaktır. Psikolog Hillary L. McBride “Anneler ve Kızları” kitabında anne ve kız çocuk bağlılığından şöyle bahsediyor; “İnsanlar sağlıklı bir bağlılığa sahip olduklarında genellikle kendileri hakkında iyi ve dünyada güvende hissederler. Ait olduklarını ve sevilmeye layık olduklarını bilirler. Sağlıksız bağlanma tarzlarına sahip olduklarında ise kendilerini iyi hissetmeleri, güçlü ya da acı verici duygularla baş edebilmeleri, güvende olduklarına ya da terk edilmeyeceklerine inanmaları da zorlaşır. Yetişkinliklerinde romantik ilişkilerinde mesafeli, kaygılı ve/veya güvensiz hale gelirler ya da büyürken gördükleri bu kalıpları tekrar eden insanları tercih ederler. Aslında çocuklara, onları sevdiğinizin, terk etmeyeceğinizin ve güvende tutacağınızın bıkmadan usanmadan gösterilmesi gerekiyor. ”

Aktarım 

Kendimizi tanıyabilmenin en önemli yollarından biri ilişkiler. Kendimizi olduğumuz gibi kabullenmediğimizde başkalarının bizden beklediği gibi davranırız. Bu, kişide bireysel bir benlik kaybına yol açar, asla kendi olarak sevilmeyeceğine duyulan bir inançtır bunu körükleyen. Benliğin kaybı kadın olarak kimliğimizin bir parçasını ihmal eden ve bütün olmaktan alıkoyan bir hayat yaratır. Bu inanç başka biriyle sahici bir yakınlık kurmanın da önündeki en büyük engeldir. Kişi kendisini bütün olarak kabul etmiyor bir başkasıyla nasıl bütünleşsin? Anneden gelen aktarım ise bu noktada devreye girer. Eğer anne bebeğini saramıyor, ona yeterli bakımı sunamıyor ve bebeği ile bütünleşemiyorsa zaman içerisinde anne ve bebeği arasında duygusal boşluklar oluşacaktır. Annenin bebeği ile arasındaki kopuk ilişki zamanla bireyin tüm hayatını etkileyebilecek düzeye ulaşacaktır.

Online Terapi