Adler Terapi Nedir? 

alfred-adler
alfred-adler

Adler kişilerin yalnızca bütünleşmiş ve tamamlanmış varlıklar olarak anlaşılabilir olduklarını ileri sürerek, kişilik bütünlüğünün önemi üzerinde durmuştur. Bu görüş, gitmek için uğraş verdiğimiz yerin, geldiğimiz yerden daha önemli olduğunu vurgulayarak, diğer bir ifade ile, geçmişten çok, istek ve beklentilerimizin bizlerin davranışlarını şekillendirdiğini ileri sürerek, aslında davranışın amaçlı olduğu görüşünü benimsemektedir. Adler insanları hem yaratıcı hem de kendi yaşamları tarafından yaratılanlar olarak görmektedir; bunun anlamı, bireyler hem tercih ettikleri hedefler doğrultusunda ilerlemek, hem de bu hedefleri ifade etmek için kendilerine özgü bir yaşam stili geliştirmektedirler.  Buna göre, sadece geçmiş ve çocukluk yaşantılarımız bizi şekillendirmemekte aynı zamanda birey olarak kendimizi de yeniden yaratmaktayız.

Adler’in İnsan Doğasına Bakışı 

Adler tıpkı Freud gibi bireylerin, yaşamının özellikle ilk altı yılının kişilik gelişiminde önemli olduğuna inanır. Adler’in ilgi odağı, bireylerin geçmişi ne şekilde algıladıkları ve ilk karşılaştıkları olaylara ne şekilde yorum getirdikleridir. Birçok kuramsal konuda Adler ve Freud görüş ayrılığına düşmüştür. Örneğin Adler’e göre, insanlar cinsel dürtülerden çok sosyal ilişkilerle motive edilebilirler; davranış amaçlıdır ve hedefe yöneliktir. Terapinin ilgi odağı bilinçaltından çok, bilinç olmalıdır. Freud’un tam aksine Adler, tercih ve sorumluluk; yaşamın anlamı ve başarı, tamamlanmak ve mükemmel olmak için verilen çaba üzerinde olmuştur. Adler’in kendi kuramını geliştirmesinde kendi kişilik özellikleri, yaşadığı aile içindeki yaşantılarının insana bakış açışını şekillendirdiği söylenebilir.

Aşağılık Duygusu

Adler’in kuramı tüm bireyler için normal ve tüm insan çabasının bir kaynağı olarak gördüğü aşağılık duygusu üzerinde odaklanmıştır. Aşağılık duygusunu, zayıflığın bir işareti veya anormallik olarak görmemekte, aksine bunun yaratıcılığın kökeni olduğuna inanmaktadır. Bu duygu olaylara egemen olabilmemiz, başarıyı yakalayabilmemiz ve kendimizi tamamlanmış hissetmemiz için bizi motive etmektedir. Aşağılık duygumuzla başa çıkmak üzere kendimize bir yön verebiliriz ve gelişimin giderek daha yüksek düzeyleri için çaba gösteririz. Dahası, yaklaşık altı yaşlarında kendimizi mükemmelleştirme ve tamamlanma ile ilgili görüşümüz yaşam hedefinin içinde şekillenmeye başlar. Yaşam hedefi kişiliği bütünleştirir ve motivasyonumuzun kaynağı haline gelir; bundan sonra, aşağılık duygusunun üstesinden gelmek için verile çaba bu hedefle aynı doğrultuda gelişir.

Adler’in bakış açısına göre, insan davranışları yalnızca kalıtsal ve çevresel olarak belirlenmemektedir. Bunun yerine, insan olarak olayları yorumlama, etkileme ve yaratma kapasitemiz bulunmaktadır. Adler, neyle doğmuş olduğumuzun, sahip olduğumuz yeteneklerle ne yaptığımız kadar önemli olmadığını ileri sürmüştür. Adler yaklaşımını benimseyen terapistler, bireylerin olmak istedikleri hale gelebilecekleri fikrini desteklemektedirler. Adler yaklaşımını benimseyen terapistler biyolojik ve çevresel koşulların tercih ve yaratma kapasitemizi sınırlandırdığını onaylamaktadır. Adler yaklaşımını benimseyen terapistler, bireyin yeniden eğitilmesi ve toplumun yeniden şekillendirilmesi konusuna özel önem vermişlerdir. Adler; değerler, inançlar, tavırlar, hedefler, ilgi alanları ve bireyin gerçeği algılama şekli gibi davranışların içsel belirleyicilerine odaklanan, psikolojide sübjektif görüşün rolünü vurgulayan ilk kişidir. Adler bütüncül, sosyal, hedefe yönelik ve insancıl yaklaşımın öncüsü olmuştur.

Gerçeğin Sübjektif Olarak Algılanması

Adler yaklaşımını benimseyen terapistler, danışanın anlattıklarıyla ilgili olarak dünyaya sübjektif yaklaşmışlardır. Bu fenomenolojik olarak açıklanan bir bakış açısıdır. Bu olgu, kişinin dünyayı algılamasında kendine özgü yola önem verildiği için fenemenolojiktir. “Sübjektif gerçek” bireyin algılarını, düşüncelerini, duygularını, inançlarını, yargılarını ve sonuçları kapsamaktadır. Davranış, bu sübjektif bakış açısının üstünlük sağlayan yönüyle anlaşılmaktadır. Bireyi yaşamın nasıl olduğuna karşı geliştirdiği inanç, kendi algı tarzı, gerçek yaşamın nasıl olduğundan daha önemlidir.

Kişiliğin Bütünlüğü ve Yapısı 

Alfred Adler ‘e göre kişilik bir yaşam hedefi geliştirilmesiyle oluşur. Bir bireyin düşünceleri, duyguları inançları, sahip olduğu görüşleri, tavırları karakteri ve eylemleri onun bütünlüğünü ifade eder. Bunların tümünde de kendi seçtiği yaşam hedefine doğru ilerlemesine yardımcı olan yaşam planının bir yansıması vardır. Kişilik bütünlüğü görüşünün bir başka açıklaması da danışanın sosyal sistemin bütünleşmiş bir parçası olmasıdır. Bireyin içsel psiko-dinamiklerinden çok, kişiler arası ilişkilerdeki becerisine daha çok önem verilir.

Adler Terapide Amaçlı ve Hedefe Yönelik Davranış: 

Bireysel psikoloji, tüm insan davranışlarının bir amacı olduğunu ileri sürmektedir. İnsanlar kendileri için hedefler belirler ve davranışları bu hedefler doğrultusunda gerçekleşir. Adler, determinist açıklamaları, teleojik (amaçlı, hedefe yönelik) olanlarla değiştirmiştir. Bireysel psikolojinin temel varsayımı, ne için çaba gösteriyorsak onun gerçekten önemli olmasıdır. Buna göre Adler, yaklaşımını benimseyen terapistler geçmişten gelen etkilerin önemini azımsamadan gelecekle ilgilenmektedirler. Kararların, içinde bulunulan zamanda bireyin deneyimlerine dayandığını ve bireyin ilerlediği yöne göre karar verdiğini ileri sürmektedir. Bireyin yaşamındaki temalara bakarak bireyin yaşamı içindeki sürekliliğin, hedefli oluşun bulunup bulunmadığına bakılır. Adler yaklaşımını benimseyen terapistler, bireyin davranışına yol gösteren düşsel temel hedef anlamına gelen kurgusal finalizm terimini kullanmışlardır.

Adler, filozof Hans Vaihinger’in “insan hayalleriyle, kafasında kurguladıklarıyla yaşar” görüşünden etkilenmiştir. İnsan motivasyonuna uygulandığında yol gösterici bir kurgu; “mükemmel olduğum sürece güvendeyim” veya “önemli olduğum sürece kabul görürüm” olarak ifade edilebilir. Kurgusal hedef, her koşulda çaba gösterdiği mükemmel konuma ulaşmak için bireyin sahip olduğu hayali simgelemektedir. Finalizm terimi ise, bireye ait hedefin mükemmel halini ve belirli bir yönde ilerlemek için gösterdiği her eğilimi ifade etmektedir. Bu en mükemmel hedefe ulaşmak için, doğru olarak neyi kabul edeceğimizi, nasıl davranacağımızı ve olayları nasıl yorumlayacağımızı seçmemizi sağlayan yaratıcı gücümüz bulunmaktadır.

Adler Terapide Önemlilik ve Üstünlük Çabası: 

Adler, mükemmel olmak ve aşağılık duygusuyla üstünlük sağlayarak başa çıkmak için gösterilen çabanın doğuştan gelen bir nitelik olduğunu vurgulamaktadır. İnsan davranışını anlamak için, aşağılık duygusu ve bedel ödeme ile ilgili görüşlerin anlaşılması gerekmektedir. Adler’e göre, aşağılık duygusuyla olan ikinci deneyimimiz, üstünlük gösterdiğimiz çabadır. Başarı hedefinin bireyi üstünlüğe doğru ileri götürdüğünü ve engellerle başa çıkmasını sağladığını savunmuştur. Üstünlük hedefi insan topluluğunun gelişimine katkıda bulunmaktadır. Bununla birlikte, Adler tarafından kullanılan “üstünlüğün” diğerlerine karşı kazanılan üstünlük anlamına gelmediğini de unutmamak gerekmektedir. Daha çok algılanan daha yüksek bir konuma; yani hissedilen eksiden, hissedilen artıya ilerlemek anlamında kullanılmıştır.

Bireyler yeterlilik, üstünlük ve mükemmellik için çaba göstererek mutsuzluk gibi istenmeyen duygularıyla başa çıkarlar. Örneğin zayıflığı güçle değiştirmenin yollarını aralar veya bir alandaki eksiklikleri gidermek için diğer bir alanda üstünlük sağlamaya çalışırlar. Yeterlilik için gösterilen çabayla ilgili bireyin kendine özgü geliştirdiği yaşam biçimi ve tarzı, kişiliği oluşturmaktadır.

Adler Terapide Yaşam Tarzı: 

Yaşam tarzı terimi bireyin yaşam yönelimlerini ifade etmekte ve bireyin varlığına anlam katan konuları kapsamaktadır. Yaşam tarzımız yaşamımızı ifade etme biçimimizdir. Adler, kişileri birer aktör, yaratıcı ve sanatçı olarak görmektedir. Bize anlamlı gelen hedeflere ulaşmak için çabalarken kendimizi geliştiririz. Bir kişinin yaşam tarzını anlamak, bir bestecinin tarzını anlamak gibi bir şeydir. İnsanlar sosyal yaşamlarında reaktif bir rolden daha çok proaktif bir rol benimserler.

Her ne kadar bireylerin çevrelerinde yaşadıkları onların kişilik gelişimlerini etkilese de bireylerin yaşadıkları olaylar onların nasıl biri olduklarının nedenleri değildir. İki insan tamamıyla aynı yaşam tarzına sahip olması mümkün değildir. Üstünlük kurma hedefi doğrultusunda çaba gösterirken bazıları aklını diğerleri sanatsal yeteneklerini bazıları ise atletizmle ilgili sportif becerilerini geliştirirler. Bu yaşam tarzları, bireylerin kendilerine ve dünyaya bakışlarını ve bireysel hedeflerini takip ederken bu bireylerin diğerlerinden ayrı olan davranışlarını ve alışkanlıklarını yansıtmaktadır. Yaptığımız her şey kendimize özgü yaşam tarzından etkilenmektedir. Aile içi deneyimler ve kardeşlerle olan ilişkiler bu yaşam tarzının gelişmesine katkıda bulunmakta ve yaşamı nasıl algılayacağımızı belirlemektedir.

Her ne kadar özellikle yaşamın ilk altı yılında yaşananlar sahip olduğumuz biricik stili oluştursa da bundan sonraki yaşamımızda olaylar kişilik gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Yaşanan olayların kişilik üzerinde olumsuz etkileri yoktur. O olayları yorumlama biçimi kişiliği şekillendirir. Hatalı yorumlamalar, özellikle bizim halihazır davranışlarımızı etkileyen özel varsayımların anlamını kavradığımızda ve yaşamımızdaki bu örüntüleri anladığımızda bu hatalı yorumlamaları değiştirecek temel değişiklikleri gerçekleştirebiliriz. Çocukluk yaşantılarımızı yeniden değerlendirerek bilinçli bir şekilde yeni yaşam tarzı oluşturabiliriz.

Online Terapi