Çocuk ve Ergenlerde Davranışsal Sorunlarda Ruhsal Etmenler

Çocuk ve Ergenlerde Davranışsal Sorunlarda Ruhsal Etmenler

Bir çocuğun veya ergenin şiddeti ifade biçimi olarak kullanması nereden kaynaklanmaktadır?   Bu neyin ifadesidir? Bu belirti hangi ruhsal ihtiyacın, gerilimin veya endişenin habercisi olarak ortaya çıkmaktadır? Çocuk ve Ergenlerde Davranışsal Sorunlar ile ilgili bilmeniz gerekenler

Çocuk ve Ergenlerde Davranışsal Sorunlarda Ruhsal Etmenler

Davranış bozukluğu sözel ya da fiziksel saldırgan davranışlar veya zorbalık olarak tanımlanmaktadır. Çocukluk döneminde görülen davranış sorunlarının, ergenlik döneminde de devam etmesi durumunda klinik tablonun daha da ağırlaştığı bilinmektedir. Hırsızlık, evden kaçma, suça bulaşma, hukuki yaptırımlarla karşı karşıya gelme gibi davranışsal sorunlar görülmektedir. Bu nedenle saldırgan eyleme geçişleri çocukluk döneminde anlamlandırmak ve dönüştürmek oldukça önemlidir.

Bir çocuğun veya ergenin şiddeti ifade biçimi olarak kullanması nereden kaynaklanmaktadır? Bu neyin ifadesidir? Bu belirti hangi ruhsal ihtiyacın, gerilimin veya endişenin habercisi olarak ortaya çıkmaktadır?

Bir davranışın ya da belirtinin özellikle çocukta karşılığı mutlaka teşhis konacak bir patoloji veya bir kişilik örgütlenmesi değildir. Çocuk ruhsal gelişimi devam etmekte olan bir varlıktır. Çoğunlukla biyolojik olarak programlanmış bir dürtüsellikten veya henüz keşfedilmemiş varsayımsal bir genden kaynaklandığı öne sürülen davranış sorunlarının alt yapısını oluşturan ruhsal dinamikleri göz ardı ederek ve bu belirtileri ortadan kaldırmak için oluşturulan ödül-ceza, kayıtsızlık yöntemleri, altta yatan sorunları daha da ağırlaştırmakta ve kısa bir süre için bu sorunlar ortadan kaybolmuş gibi gözükmektedir. Sonrasında başka belirtilerin ortaya çıkması veya eski duruma aynı şekilde geri dönüş söz konusu olmaktadır. Bu noktada psikanalitik yaklaşım; insan için ortaya atılan basit şartlanma modeline (ödül ver yapsın, ceza ver ortadan kalksın, kayıtsız kal sönsün) modelini ret eder. İlaçlara başvurmayla belirtiyi ortadan kaldırma ya da belirtiye odaklanan baskılayıcı ve eğitimsel müdahaleler bu eylemlerin anlaşılmasını çok anlamlılığını ve belirtilerin sinyal yani uyaran işaret eden işlevini kenarda bırakma ve bu sorunsalın çocuk-anne- baba üçgeni içindeki etkileşim boyutunu terk etme tehlikesi taşımaktadır. Oysaki çocuk psikopatolojisinde klinik tablo, ifade bulduğu ortam göz önüne alınmadan anlaşılamaz.

DSM gibi belirtisel sınıflandırmalar, nesnellik kaygısıyla çevrenin bu boyutunu göz ardı etmekte, biyolojik temellere odaklanma yararına bireyle ilgili dış etkenler, ailesel etmenler çoğunlukla ihmal edilmektedir.

Psikanalizdeki bakış ise bir anlam arayışıdır. Psikanalitik yaklaşım; eylemleri ve belirtileri bilinçdışının rol oynadığı, kişiye özgü bağlamını ele alır. Kişinin çevresi, geçmişi ve ruhsal işleyişiyle ilgili bir çerçevede değerlendirilir. Bir çocuğun veya ergenin, şiddeti ifade biçimi olarak kullanmasının kökeni nedir? Bu belirti hangi ruhsal ihtiyacın, gerilimin veya endişenin habercisi olarak ortaya çıkmaktadır? Psikanalize göre psikanaliz davranışsal sorunsalının ardında ne vardır? Ötekini reddeden bu şiddet nereden gelmektedir? Bunları incelemektedir. Davranış bozukluğu belirtilerin altındaki psikopatolojik zemini arayan ve psikanalitik bakış açıcını benimseyen çocuk-ergen ruhsal sorunlarını Fransız sınıflandırılmasında; kendi başına bir klinik sınıflama olarak ele alınmaz. Davranış sorunları gelişimin bir aşamasında ve çocuğun ruhsal işleyişinin bütünü içinde anlam kazandırılacak belirtiler olarak ele alınır. Kendi başına bir sendrom gibi bakılmaz. Bir anlam arayışına davet eder.

Davranış bozukluğu yapılanmış bir hastalık değildir

Fransız psikanaliz René Roussillon göre; davranış bozukluğu yapılanmış bir hastalık değildir. Çocuğun bir ruhsal gerilimle karşı karşıya geldiğinde ruhsal bir çalışmayla kendi kendini sakinleştirme kapasitesi sıkıntılı olmasından eylemle tepki vererek bu ruhsal gerilimi boşaltmaya çalışıyor olabilir. Bununla birlikte tepki verme, endişe verici bir gelecek prognoz riskide taşımaz. Çünkü doğru ve erken müdahaleler çocukta davranış sorunlarını tamamen ortadan kaldırabilir. Bu yazarlar sahne alan bu davranışlara klinik açıdan bir anlam vermenin arayışında olmanın önemini çizerler. Klinik yaklaşımda birçok açıdan müdahalede bulunmak gerekir. Klinik görüşmeler, aile ile yapılan psikoterapiler, aile dinamiklerinin analizi, sosyal ortam gibi (çevresel etmenlerin) anlaşılması ve desteklenmesi söz konusu olmaktadır. Winicot; bireysel psikoterapinin tek başına yeterli olmayacağını tüm davranış sonuçlarında çevresel desteğin ve ailenin iş birliğinin kaçınılmaz ve vazgeçilmez olduğunu belirtmiştir. Davranış bozukluğunda biyolojik ve çevresel etmenlerin yanı sıra psikanalitik yaklaşımın özel bir konumu benimsenmiş ve ruhsal nedenselliği öne sürmüştür. Eylem veya belirti (semptom) ruhsal işleyişe ve çevreyle etkileşimlere göre konumlandırılmalıdır. Psikanalitik kuramın katkısı belirtilerin ruhsal işleyişe ulaşma yolu olabileceğini göstermiş olmasıdır. çocuk ve ergenlerde davranışsal sorunlar

Her semptom bir uyarı ve işarettir.

Eylem yolunu izleyen belirtiler simgeleştirmeyi ve anlam kazanmayı beklerler. Çocuğun gösterdiği davranış sorunu boşaltım, deşarj, yıkım amacı taşımaktan çıkarak bir mesajın ileticisi olabilir. Eylem bir iletişim biçimi, bir çatışmayı işleme girişimi, kimi zamanda içsel bir kaygıya karşı denge sağlayıcı olarak ortaya çıkabilir. Psikanalitik kuruma göre davranışsal sorunlar (bozukluklar), dürtüsel hareketleri (duygulanımları) ruhsal işlemede zorluk olduğu düşüncesi her zaman ön planda olabilir. Eylem ruhsal bir gerilim veya endişenin ardından simgesel eylemin yokluğu nedeniyle devreye girebilir. Simgesel eylem; oyun alanı, sözcüklerle ifade, resimlerle ifade, dille ifade yollarıdır. Simgeleştirme kapasitesi az olduğunda ruhsal endişeyi yatıştırmak yeterli olmayabilir. Sağlıklı durumda olan çocuk ruhsal gerilimi sözcüklerle, oyunla, düşlemle, resimle dışa vururken simgeleştirme kapasitesi yetersiz olan bir çocuk ötekine saldırıya geçer ve eylem yoluyla ruhsal gerilimi boşaltmak isteyebilir.

Simgeleştirme Kapasitesi Nasıl Gelişir?

Bion'un kapsayıcı işlev olarak adlandırdığı, çocuğun olumsuz duygulanımlarının annede bir karşılık bulması ve anlamlandırılarak tahammül edilebilir durumda kılınması yoluyla gelişir. Anne çocuğun duygulanımlarına anlam veremediğinde tasarım ve duygulanımlar arasında tam bağlantılar sağlanamaz. Bu durumda çocukta içsel duygulanımlarında, öfkesine kızgınlıklarına bir anlam atfedemez ve simgesel bir yolla dışa vuramaz. Çocuğun bilişsel yetileri bu nedenle oldukça zarar görür. Akademik zorluklar, dikkat eksikliği gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Aynı şekilde simgesel oyun yoluyla da saldırgan dürtülerin ruhsal olarak işlenememesi söz konusudur. Çocuğun davranışındaki şiddet bir yaşam hamlesidir. Yaşamla iç içedir. Yaşamı sürdürmek için gerekli ve tüm insanlarda mevcut olan doğal bir iç güdüdür.  Bebeklikten çocukluğa adım atılan 2 yaş döneminde ve ergenlikten yetişkinliğe adım atarken içsel şiddet ruhsal aygıtın ayrışma ve bireyselleşme hareketini gerçekleştirmek üzere artışa geçecektir. Çocuk, bebeklikten çocukluğa geçişte anneye karşı çıkarak bir özerkleşme arayışındadır. Özerkleşme ve benlik sınırlarını oluşturmak için hamleler yapmaktadır. Bu dönemde saldırgan dürtülerin çok net bir şekilde ortaya çıktığı gözlenmiştir. Çocuğun ebeveynlerinden alacağı geri bildirimler çok kritik bir öneme sahip olmaktadır. Sınır oluşturmak davranışsal sorunlarda çok önemlidir. Davranış sorunları olan çocuklarda kimi zaman suçluluk duygusu çok yoğun olarak kendisini göstermektedir. Ruhsal olarak işlenemez, ifade edilemez ve çoğunlukla çevreye yansıtılır. Böyle zamanlarda çocuk sürekli birilerini suçlar. Bu davranış suçluluk duygusundan kurtulmaya çalışma çabasıdır.

Suçluluk duygusu bazen odipal bağlamda oluşur. Anneyle çift olan erkek çocuk, babanın dışarda kalması, yoğun bir kastrasyon ceza görme endişesi çocuğu dışarda suç işlemeye yöneltebilir.  ruhsal etmenler

Freud 19232’te ego ve id makalesinde suçluluk ve suç ile ilgili görüşlerinden bahsederken en önemli nokta suçluluk duygusunun suç işlenmeden daha önce var olması, kişinin kendisini rahatlatabilmek ve suçluluk duygusundan kurtulmak için bilinçdışı bir cezalandırma arzusu nedeniyle suç işlenebileceğini belirtmiştir. Buna göre anneyle çift olma, babadan çalmaya kadar olan suçluluk duyguları yoğun bir rahatsızlık duygusu yaratır ve bundan kurtulmak için bir cezalandırılmayla sonuçlanacak dış eylemlere başvurulur. Bazen bir davranış bozukluğunun arkasında nesnenin aşırı varlığı da yatıyor olabilir. Balliye göre birincil nesneyle olan ürkütücü iç içe geçmişliği engellemek için özne eyleme başvurarak arkaik anne imgesinin yıkımını hedefler. Buradaki amaç ötekini uzaklaştırmak ve bağımlılıktan kurtulmaktır. Çocuğun saldırgan eylemleri bu amaca hizmet ediyor olabilir. saldırgan eylemler William James ise çocuğun şiddetinin çoğu kez kendi narsisizmine yönelen tehditte karşı bir tepki olduğunu söyler. Ona göre şiddet çocuğun kendi kimliğine yönelen aşırı müdahaleci veya baskıcı tutumlara bir savunmadır. Çocuk bu durumda eyleme geçer ve denklemi değiştirmek isteyebilir. 

Davranış sorunlarında eylemler ne kadar yüksek şiddet içerseler de yalnızca eylemi yok etme hareketi olarak yorumlamamak gerekir. saldırgan eylemler

Çocuğun bu davranışı ifade etme biçiminde, ilişkisel bağ korunmaktadır. Çünkü çocuğun hareketi çoğu kez bir nesne arayışına ve nesnenin yıkımından kurtulup sağ kalmasına veya kendi narsisistik sınırlarını çözmeye yöneliktir. Böyle durumlarda çevrenin, ailenin, terapotik ortamın etkisi temel bir önem kazanacaktır. Nesne ortadan kaybolmak yerine, (sınıftan atmak, cezalar verip ortamdan uzaklaştırmak, ev ortamındaki küsmeler, odaya göndermeler vs. metotlar yerine) onun önce eylemlerini sınırlandırmak ama sonrasında bu duyguları anlamlandırmak için orada olmalıdır.  saldırgan eylemler.  çocuk ve ergen.  Winnicot bu durumu tarif etmek için hayatta kalmak ifadesini kullanmıştır. Anne-baba kendi nüfus edici, istilacı, aşırı var ya da yok durumlarının farkına varmalı ve gözden geçirmelidir. Davranış sorunları bir acının ifadesi olabilir. Çevreye çağrı yapan bu eylemsel acı ifadesinin duyulması gerekir. Her davranış sorunu kendi hikayesi içerisinde anlamlandırılmalıdır. Terapötik yaklaşımda çok yönlü olması gereken durumlar vardır. Altta yatan sorun nedir? Sebeplerini fark etmek için analizler aileyle birlikte yapılmalıdır. 

Ergenlerde Davranış Sorunları    çocuk v e ergenlerde davranışsal sorunlar

Ergenlik dönemi (puberte), pek çok fiziksel, duygusal ve bilişsel değişimi beraberinde getiren çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Ergenlik, bireyde çocuksu tutum ve davranışlarının yerini yetişkince tutum ve davranışlarının aldığı, cinsiyet karakterlerinin kazanıldığı, bireyin yetişkin rolüne psikolojik ve bedensel olarak hazırlandığı dönemdir. Çocuk ergenliğin gelişmesi ve sağlamlaşması için çok önemli olan gizil dönemin ardından erinliğin yani hormonal değişimin etkisiyle ergenliğe girer. Bu durum ikinci ayrışma ve bireyselleşme sürecidir. Bu süreçte eski bağlar yeniden gözden geçirilir. Çocuk birden değişen bedenini yadırgayacak kontrolü dışında kendiliğinden oluşan birçok farklılaşmaya kayıtsız kalmayacaktır. Bu süreç çocuğun bedenine nüfus eden şiddetli bir değişim, ihlal, geçmişte hoş olmayan birtakım süreçlerin yeniden canlanmasına sebep olabilir. Sakin ve suskun gizil dönemden sonra hem cinsel hem de saldırgan dürtüler artabilir. Anne babayla veya otorite figürleriyle çatışmalar ortaya çıkabilir. çocuk ve ergen. Çocukluğunda ya da bebekliğinde öznel kimliği görülmemiş veya yansıtılmamış aksine içsel dünyasında birçok ona ait olmayan tasarımlar, düşlemler aktarılmış çocuklar da karşı çıkmalar çok daha sert olabilir. Ergenlikle birlikte artık kendini güçsüz hissetmeyen çocuk ebeveynlerine itiraz edecek gücü kendinde bulabilir. Ergen haz ve doyum ilişkisiyle bağlandığı ilk nesnelerden birisiyle fazla benzer hissederek ölçüyü kaçıran bir yakınlık hissettiğinde çok büyük bir sıkıntı ve karmaşa yaşamaktadır.  çocuk ve ergen. saldırgan eylemle çocuk ve ergenlerde davranışsal sorunlar.  Ergenlerin ebeveynlerine göstermeye çalıştığı mazoşizm ve yıkıcılığın gücüdür. Kendilerini haklı ya da haksız olarak güçsüz hisseden benliğin en büyük savunması bütünüyle edilgen ve hiçbir şey yapamayan konumdan çıkmak için yıkıcılığı aktifleştirmektir. Benlik nefretle ilk nesnelere (anne-babaya) yaslanır. Fakat yaslandığı nesnelerin desteğini görmezden gelir. Kendisini reddedilmiş ve saldırılarında etkinmiş gibi algılar. Bu yıkıcılık kışkırtmasında daha güçlü olabilecek sadece ergenin kendisidir.

Davranış sorunlarına yol açan yıkıcılık ortaya bir başarısızlık getirir. Çünkü güce sahip olduğunu düşünürken hayal kırkılığına uğratan güce, baskıya boyun eğmiştir. Bu şekilde düşünüldüğünde çocuk ve ergenlere karşı biraz daha meraklı, merhametli ve kapsayıcı olabiliriz. çocuk ve ergen. saldırgan eylemler

Davranış sorunları içerisinde, suçlarda önemli bir alan oluşturmaktadır. Suç kelimesinin kökeni; bükülme, yönünden sapma anlamı taşımaktadır. François Marty; suçun bölmeye ve ayırmaya yarayan gizil işlevi olan bir düşünce eylemi olarak kabul edilebileceğini savunur. Suç eylemi düşüncenin işler haline gelemeyişine, simgeleştirmenin işlevsizleştiğine, ötekinden ruhsal olarak ayrılamayışına işaret etmektedir der.   Ruhsal suç bilimi çocuk ve ergen suçlarına bakışında eyleme geçişler ve yasak delme arzularından öte ilişkisel bir çıkmaza da işaret eder. Saldırgan eylem, saldırgan kişinin çıkmazlarına cevap olabilecek, acısını dindirmeye yönelik, çevresi üzerinde etkili olabilecek tek eylem olarak beliriverebilir. İlişkisel olarak bakıldığında saldırgan eylemler onun çevresine verdiği yanıt olarak da görülebilir. Hem çevresiyle iletişime geçme hem de çevresindekileri zor duruma düşürme amacı da taşıyabilir. Şiddete başvuran ergeni anlamaya çalışırken onun geçmişindeki gelişimsel aşamalarındaki duraksamaları ve içsel çatışmaları anlamaya çalışmak çok önemlidir. İnsan yavrusu çok küçüklüğünden itibaren sahip olduğu bir düşleme kapasitesi, imgeleme, hatırlama, zihninde canlandırma becerisine sahiptir. davranışsal sorunlar. saldırgan eylemler

Ergenlerde Cinsellik

Ergenlikte cinsellik dürtülerin canlanması kafa karıştırıcı ve zorlayıcı olabildiği gibi çocukluk çağına ait narsisistik zayıflıkların ve eksiklerin varlığını savunma olarak işlem görerek davranış sorunları şeklinde karşımıza çıkabilir. ruhsal etmenler. Çocuk ve ergenin gerçekte kim olduğunu, ona geri yansıtacak öznelliğini rahatça yaşamasını sağlayacak ilişiklere ihtiyacı vardır. Bunun olmadığı durumlarda psişik bağımlılık yerini alır ve alanına girmişliğin, istenmediği kimliklerin dayatılması sonuncunda isyan, öfke ile yıkıcı savunmalar aktifleşir. Doyum hazzı yerini, el koyma hazzına bırakır.  davranışsal sorunlar. çocuk ve ergenlerde davranışsal sorunlar.

Psk. Dan. Gülistan Torun

Davranım bozukluğu kişinin günlük hayatını ve sosyal yaşamını etkileyen ciddi bir rahatsızlıktır ve bu tür belirtilerin görülmesi durumunda erken tedaviye başlanması önemlidirTedavi edilmeyen durumlar kişinin ileride suça eğilimi, antisosyal davranışları ve saldırganlık davranışlarını arttırır. Bu konular hakkında detaylı bilgi almak için Şişli Terapi Enstitüsü’ne 0552 347 00 20  ulaşabilirsiniz. BEŞİKTAŞ/ BALMUMCU

Paylaş