Cinsel İşlev Bozuklukları ve Bilişsel Davranışçı Terapi
Cinsel işlev bozuklukları psikolog tarafından nasıl ele alınır? Bilişsel davranışçı terapi ve yaklaşımının cinsel işlev bozuklukları üzerindeki rolü nedir? Terapi süreci nasıl ilerler?

Cinsel İşlev Bozuklukları Nedir?
Psikolog ve terapistlere göre cinsel işlev bozuklukları kişiyi, kişinin eşini ve eşler arasındaki ilişkiyi etkiler. Dolayısıyla cinsel işlev bozuklukları hem bireyin hem de çiftin yaşamında çok önemli bir yere sahiptir. En genel anlamıyla cinsel işlev bozuklukları “kişinin istediği biçimde cinsel ilişkide bulunmasını engelleyen” bozukluklardır. Ve terapi sürecinde çalışılması mümkündür. Cinsel tepki döngüsü 4 aşamadan oluşur. Bu aşamalar heyecan, plato, orgazm, rahatlama olarak adlandırılabilir. İlk aşama olan heyecan aşamasında fizyolojik ve psikolojik açıdan değişiklikler ortaya çıkar. Psikolojik açıdan erotik düşüncelerde artış olur ve erojen bedensel bölgelerde zevke yönelik duyumlar artar. Fiziksel olarak kalp atışı hızlanır, nefes sıklaşır, kan akışı yavaşlar, cinsel organlara ise kan akışı hızlanır. Plato aşamasında ise, bu belirtiler devam eder. Sonra orgazm aşamasına geçilir. Orgazm aşamasında yoğun bir zevk yaşanır. Birkaç saniye ile birkaç dakika arasında sürebilir. Rahatlama aşamasında, heyecan döneminden önceki temel duruma dönülür. Bu ani dönüş genelde hoş bir gevşeme olur. Psikolog ve terapistlere göre eğer cinsel deneyim tatminkar olmuşsa derin bir memnuniyet hissi yaşanır. Eğer tatminkar olunamamışsa, suçluluk, pişmanlık, öfke duyguları yaşanır. Bilişsel-Davranışçı Terapi yaklaşımlı cinsel tedavi uygulamaları açısından cinsel işlev bozuklukları genel olarak şu şekilde sınıflandırılır:- Cinsel İstek Bozuklukları
- Cinsel Uyarılma Bozuklukları
- Orgazm Bozuklukları
- Cinsel Ağrı Bozuklukları
Cinsel İşlev Bozukluları ve Bilişsel Davranışçı Terapinin Bakış Açısı
Psikolog ve terapistlere göre cinsel işlevler biyofiziksel ve psikososyal cinsel sistemlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkarlar. Bu sistemlerden herhangi birinde meydana gelen bu olumsuz belirtiler işlev bozukluğuna yol açarlar. Davranışçı açıdan bakıldığında, tüm diğer davranışlar gibi cinsel davranışlar da öğrenilmiş davranışlardır. Cinsel açıdan “normal” işlevde bulunan bulunabilen kişiler cinsel uyaranlara karşı doğru tepkiler vermeyi öğrenmişlerdir. Başka bir deyişle, bu kişilerin psikososyal sistemlerinde cinsellikle ilgili olumsuz belirtiler yoktur. Cinsel işlev bozukluğu gösteren kişiler ise, çeşitli nedenlerden dolayı “yanlış” tepkiler vermeyi öğrenmişlerdir. Terapide yanlış tepkilerin düzeltilmesinde ev ödevlerinden yararlanılır. Ancak bazı durumlarda ev ödevlerine karşı gösterilen olumsuz tepkiler kaçınma davranışına yol açmakta ve ödevler yapılamamaktadır. Psikolog ve terapistlere göre bilişsel bakış açısına göre ödevlere karşı gösterilen olumsuz tepkiler çeşitli düşünce ve imajlardan kaynaklanmaktadır. Bu düşünce ve imajlar genellikle çok otomatik olarak ortaya çıkar. Otomatik düşünceler çoğunlukla kişinin kendi bile farkına bile varmadan o kişinin zihninde yer alırlar. Bu nedenle mantıksal düşünme sürecinden geçirilemezler. Otomatik düşünceler genelde olumsuz duygularla ilgilidir. Otomatik düşünce ve imajlar kişinin o konu ile ilgili tutumlarından kaynaklanırlar. Başka bir deyişle terapide ödevlerin yapılmasını engelleyen otomatik düşünce ve imajlar cinsellikle ilgili daha genel ve olumsuz tutumları yansıtır. Bu olumsuz tutumlar ise kişinin yakın ve uzak geçmişteki yaşamlarından kaynaklanır.Bilişsel-Davranışçı Terapi Yaklaşımı
Bilişsel-Davranışçı terapilerde amaç, yanlış öğrenilmiş tepkilerin yerine yeni ve doğru tepkilerin öğrenilmesine olanak sağlamaktadır. Yeni ve doğru tepkilerin öğrenilmesi için de öncelikle nelerin yanlış öğrenildiğinin bilinmesi gerekir. Davranışçı yaklaşımlar sorunun fiziksel boyutunu değiştirmeye çalışırken, bilişsel yaklaşımlar algıların ve duyguların yeniden şekillenmesi ve değerlendirilmesi üzerine odaklanırlar. Terapiye başlamadan önce çok yönlü ve detaylı bir değerlendirme yapılması çok önemlidir, çünkü terapinin başarılı olup olmayacağı buna bağlıdır. Değerlendirme sırasında hem kişinin/çiftin sorunu nasıl yaşadığı, hem bu sorunu atfettikleri anlam hem de bu sorunun ortaya çıktığı bağlam detaylı bir şeklide ele alınmalıdır. Değerlendirmenin sonucunda terapinin amacı çift ile birlikte belirlenmelidir.Değerlendirme görüşmelerinin amaçlarını ise, şu şekilde özetleyebiliriz;
- Sorunun ne olduğunu ve sorunla ilgili olarak nelerin değiştirilmek istendiğini anlamak ya da başak bir deyişle tedavinin amacını belirlemek
- Sorunu hazırlayan, ortaya çıkaran ve sürdüren etmenleri saptamak
- Bu formülasyon çerçevesinde uygulanacak terapi planlamasını oluşturmak
- Danışanı/çifti sorunu ortaya çıkaran ve sürdüren etmenler ve olası çözümler konusunda düşünmeye cesaretlendirerek terapi sürecini başlatmak.